Her yaştan vatandaşın ismine aşina olduğu CHP’nin dört genel başkanı; Ecevit, Baykal, Kılıçdaroğlu ve Özel. Siyasi tarihimizde önemli yeri olan bu isimleri buluşturan ortak kader(sizlik) ise hepsinin de parti içi çekişmelerden muzdarip olmalarıdır. Sağlam bir seçmen tabanı olan bu köklü partide hiç bitmeyen iç çekişmelerin sebebine dönük sayısız gerekçe sıralanabilir. Hatta bunun demokrasinin gereği olduğu da söylenebilir. Ancak yüzyıllık bir partide her genel başkanın kendi idealleri doğrultusunda davranmasını ya da kişisel ideolojilerini parti politikasına dönüştürmesi hep kaybetmekle sonuçlanmıştır.
Baykal; “Kim olursan ol, gel. Bugüne kadar bizimle olmamış ama laik cumhuriyeti sahiplenen muhafazakâr, liberal veya sağcı herkesi çağırıyorum” derken bireysel bir çağrı yapmış buna karşılık Ecevit ise partiler arası birleşmeleri önererek kurumsal ittifaklara atıfta bulunmuştu. Kılıçdaroğlu ise önce Baykal modelini denemiş ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını partisine kabul ettirmişti. CHP Cumhurbaşkanlığı seçimine sağ-muhafazakâr ama laik bir adayla girmiş ve böylelikle her kesimden oy alacağını düşünmüştü. Bu tercih halktan karşılık bulmamış onun koltuğunu sarsmış ancak devirememişti. Kaybedilen bu seçimlerin ardından yılmayan Kılıçdaroğlu sonraki seçimlerde ise Ecevit’in laik-anti laik sarmalına düşmeden ortaya koyduğu partiler arası ittifak önermesini denemişti. Kılıçdaroğlu akla hayale gelmeyecek ve sonradan da ortaya saçılacak vaatler vererek seçmenin en olmaz dediği partilerle ittifak kurmuş ancak bu kez CHP’li bir adayın yani kendisinin Cumhurbaşkanlığına adaylığının kesin zaferle sonuçlanacağına inanmıştı. Bir kez daha yanılmıştı. Bu süreç, Baykal’ın Ecevit’e, kendisinin de Baykal’a karşı kazandığı genel başkanlık koltuğunu Özel’e bırakmasıyla sonuçlanmıştı.
Türkiye’de siyaseti ve partileri genel kabul görmüş sağ-sol eksenleri üzerinden değerlendirmek çok zordur. Sol tandanslı bir partinin sağ söylemleri olan bir adayla kazandığına şahitlik ettik. Geçmişte özellikle feodal yapılarda görülen, kültürel, sosyolojik, ama en çok da ekonomik bağımlılık gerekçelerine dayandırılan bu apolitik tercihler şimdilerde sadece karşıtlık ittifakı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi gözler Özgür Özel’de. Özel Genel Başkanlık sonrası girdiği ilk seçimlerde beklenenin çok üstünde bir başarı elde etti. Memleketin genel gidişatının olumsuz etkilerinin de göz ardı edilemeyeceği bu seçim zaferi değerlendirildiğinde; Ankara, Bolu, Afyon ve kent uzlaşısı adı altında gösterilen belediye başkan adaylarının birbirine tamamen zıt söylemlerine rağmen CHP çatısı altında seçim kazanmaları elbette bir başarıdır. Bu başarının arkasında sadece halkın ‘karşıtlık’ duygusu var demek çok sağlıklı bir bakış açısı olmasa da, iktidar partisinin yanlış aday tercihlerinin katkısını da görmek gerekir.
Sol seçmen Özgür Özel döneminin ilk sınavından memnun görünmektedir. Özel’li CHP’ye hatırı sayılır destek veren sağ seçmen ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir yol ayrımı yaşayacak mı, bu strateji iktidar olmak, Cumhurbaşkanı seçimini kazanmak ve beklenen parlamenter sisteme dönüş umudunu gerçekleştirmek için yeterli olacak mı?
Baykal, kazanmak için karşı görüşteki seçmenleri, Ecevit ise partileri ittifaka davet etmiş, Kılıçdaroğlu her iki yöntemi de denemiş ve hiçbiri kayda değer bir başarı elde edememişti. Özgür Özel ise seçmen beklentilerini doğru okuyarak her bölgede bu tercihlere göre adaylar göstererek yeni bir strateji ile başarıyı yakalamıştı.
Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Siyasi olarak CHP ile aynı görüşte olmayan ancak adaylardan dolayı CHP’ye oy veren seçmen bu kez ne yapacak? CHP adayını kendi üyelerinin seçeceğini açıkladı. En güçlü adaylardan biri olan ve sağ seçmenin de tercihi olan Mansur Yavaş şimdiden aday belirlemenin yanlış olduğunu belirterek bu seçime girmeyeceğini açıkladı. CHP’li seçmenlerin oy kullanacağı bir seçime girmesi de beklenemezdi.
İmamoğlu CHP seçmeninin yanı sıra toplumun birçok kesiminden teveccüh gören bir siyasetçidir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de kazanma şansı vardır. Sadece karşıtlık amacıyla oy alabileceği gibi, aynı gerekçeyle oy kaybına da uğrama olasılığı da vardır. Buradaki esas sorun CHP’nin kangren olan iç çekişmeleridir. Demokratik seçim yapılsa da hemen sonrasında kaybedenlerin yeni bir arayışa girme alışkanlığının burada da nüksedeceği aşikardır. Kulislerde onlarca senaryo şimdiden dillendirilmektedir.
Partinin siyasi geçmişi irdelendiğinde kaybetme gerekçelerinin büyük oranda parti içi bölünmüşlüklerden kaynaklandığı görülmektedir. CHP üyelerinin Cumhurbaşkanı adayını seçme kararının yeni bir kaos yaratacağı, muhtemelen parti içinden de desteklenecek Mansur Yavaş veya bir başka sürpriz isimle arayışa gidileceği uzak bir ihtimal değildir.