Kötü bir olayla karşılaştığımızda ilk sorumuz hep aynıdır: “Bu neden benim başıma geldi?”
Oysa özeleştiri yapmak pek akla gelmez o anlarda. Hayat, insanı kendi davranışlarıyla sınar; hem de hiç beklemediği bir anda, kimi zaman da acımasızca.
Bu sınavlar yalnızca bireysel hayatlarımızla sınırlı değildir. Bazen toplumlar da aynı hataları tekrarlar, aynı acılardan geçer. Bireyin sorusu ile toplumun sorusu birbirine benzer: “Neden biz?”
Oysa tarihin defterine dönüp bakmak, sorunun yanıtını çoğu zaman apaçık gösterir. Adaletin askıya alındığı dönemlerde toplumların özgürlüklerini kaybettiğini; liyakatin yok sayıldığı zamanlarda devlet mekanizmasının çürüdüğünü; bilimin ve aklın susturulduğu yerlerde fakirliğin ve umutsuzluğun arttığını görürüz.
Roma İmparatorluğu’nun çöküşünde de aynı izleri buluruz: Ahlaki yozlaşma, adaletsizlik ve keyfi yönetim, dev bir imparatorluğu tarihe gömmüştür.
Orta Çağ Avrupası’nda Engizisyon’un bilimi susturduğu yüzyıllar, karanlık bir çağ olarak hatırlanır.
20. yüzyılda, otoriter rejimlerin yükselişi; toplumsal hafızanın kısa, kitlelerin sorgulama gücünün zayıf olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Yakın coğrafyamıza baktığımızda da benzer örnekler vardır. Mezopotamya’nın görkemli şehirleri, ihtişamın zirvesindeyken, adalet ve düzen bozulduğunda tarihin kumlarına gömülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde liyakatin yerini kayırmacılığa bırakması, bilimin ve aklın geri plana itilmesi; bir zamanların kudretli devletini yavaş yavaş çöküşe sürüklemiştir.
Ama tarihin tekerrürü sadece toplumlar için geçerli değildir. Bireyler de kendi hayatlarında defalarca aynı sınavla yüzleşir. Yanlış arkadaşlıkları hep aynı hayal kırıklığına götürür. Hırsla alınmış aceleci kararlar, her defasında pişmanlığı doğurur. Öfkesine yenilen insan, aynı hataları yeniden ve yeniden yapar.
Bunun nedeni çoğu kez psikolojimizin derinliklerinde saklıdır. İnsan zihni, çözemediği travmaları tekrar tekrar önüne getirir. Çocuklukta yaşanan bir güvensizlik, yetişkinlikte benzer ilişkilerin tuzağına düşürür. Değişmeyen davranış kalıpları, kişiyi aynı girdabın içine çeker. Bilinçaltı, çözülmeyen acıyı hatırlatmak için hayatı bir sahne gibi tekrar düzenler.
Peki siz hiç düşündünüz mü: Aynı hikâyeyi farklı karakterlerle tekrar tekrar yaşarken kendinizi yakaladınız mı?
Bir hata karşısında “Bu defa farklı olacak” deyip, sonra aynı sona ulaştığınız oldu mu?
Ya da kendi tarihinizden ders almayı başarabildiniz mi?
İşte bu yüzden, bireyin tarihi de tekerrür eder. Ders almayan kişi, kendi geçmişinin esiri olur. Farkına varan ise zinciri kırar; kendi iç tarihini yeni bir sayfayla yazabilir.
Bugün yaşadıklarımız, dün yaşananların kopyası değil midir?
Sorunun yanıtı çoğu kez şuradadır: Biz, acının kaynağına değil, sonucuna odaklanırız. Hataları görmek yerine bahaneleri büyütürüz. Ve her defasında tekerrür, kaçınılmaz olur.
Oysa tarih, yalnızca felaketlerin değil, kurtuluşların da aynasıdır. Çünkü tarih, insana hem düşüşün hem de yeniden ayağa kalkışın izlerini gösterir. Kimileri aynı çukura defalarca düşerken, kimileri o çukurdan bir merdiven inşa etmeyi başarır.
İşte fark tam da buradadır: Tekerrür, aslında kaçınılmaz değildir. Kaçınılmaz olan, ders almayanın aynı acıyla tekrar yüzleşmesidir.
Tarih tekerrürden ibaret midir, yoksa biz mi ibret almaktan aciziz?
gaziantep escort,alanya escort,gaziantep escort
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
beylikdüzü escort ,istanbul escort ,beylikdüzü escort ,ataköy escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,bakırköy escort ,esenyurt escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,beylikdüzü escort
flyjota.com Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu