Değerli okurlarım, bugün sütunlarımıza yine bir misafir taşıyacağım. Bana ne derseniz deyin? Tembel deyin, sorumsuz deyin ama önce okuyun. Önce okuyun sonra yargılayın. Okuyunca bana hak vereceğinizden eminim.

Aktaracağım olay Ankara’da yaşayan iki gazeteci arasında geçiyor. Metin KAZANCI ve Nursun EREL… Yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan aşağıya aldım. İyi  okumalar…

“Sevgili meslektaşlar,

Uzunca bir süredir aklıma takılan bir soru var:

- Ankara gazeteciliği öldü mü? Parlamentoyu bire bir izleyen arkadaşlarımıza bültenlerde, gazetelerde, tartışma programlarında neden daha fazla yer verilmiyor? Özetle,  “işi neden erbabına vermiyor medya kuruluşları?”

Bu sabah değerli hocam Metin Kazancı ile bu konu üzerinde sohbet ediyorduk, aynı tespitleri o da yapmış, şunu söyledi:

- Geçenlerde parlamentoda önemli bir konu vardı, bir baktım bir gazeteci televizyonda bununla ilgili konuşuyor, kulak kesildim, -hah dedim, nihayet parlamentodan bir muhabir konuyu açıklığa kavuşturacak- aaa muhabirin arkasından düdük çalarak vapur geçmesin mi? Meğer çocuk parlamentodan değil Üsküdar’dan bildiriyormuş.

- Hocam atı alan Üsküdar’ı geçmiş demek! dedim gülüştük. 

İşte şu “Terörsüz Türkiye” denilerek kurulan komisyon… Üzerinde o kadar farklı görüşler ileri sürülüyor ki, hangisi doğru;

 - Kimine göre: Böyle bir komisyon kafadan kurulmaz,  meclis iç tüzüğüne aykırıdır, meclis genel kurulunun onaylaması gerekir. Böyle bir komisyon ancak “istişari” kaydıyla kurulmuş olur. Hatta Numan Bey eğer işler AKP’nin istediği  gibi gitmezse, pat! diye, -komisyonu iptal ettim- bile diyebilir…  

- Kimi, "bu komisyonu en başta CHP istedi, bazı şartlar da koştu, dolayısıyla içtüzüğün öngördüğü koşullar bu komisyon için gerekmez, CHP’den üyelerin  tıpış tıpış komisyona katılması beklenir" diyor.

Bu arada eski TBMM Genel Sekreterlerinden biri ile konuştum o da bana şöyle söyledi:

- Nursun Hanım,  -deveye sormuşlar neden boynun eğri?- cevap vermiş, -nerem doğru ki?- Sen şimdi, -komisyon meclis içtüzüğüne uygun mu kuruldu diye soruyorsun.- ilahi… Anayasayı kaale almayan bir iktidar partisi içtüzük koşullarına uyma gayretine mi girecek Allahaşkına?

Eski Genel Sekreter, şunu da sözlerine ekledi:

- Cumhurbaşkanı seçildiği zaman Tayyip Bey üçüncü kez şu yemini etmedi mi? Peki sence yeminine sadık kaldı mı?

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim."

Tamam da ben hala soruma yanıt bulamadım. Neden basın sektörü parlamentoda iğneyle kuyu kazan, üstelik de iç politika alanında mesleğin son kademesi sayılan parlamento muhabirliğine yükselmiş arkadaşlarımıza  yeterince yer vermiyor?”

Bugünlük de bu kadar!

Hoşçakalınız! Sağlıcakla kalınız!

Datça Havadis'siz kalmayınız!