Orta Çağ Avrupa’sında Katolik Kilisesi çıkarları doğrultusunda toplumu gerçek dışı bilgilerle yanıltıyor, onların dini inançlarını sömürüyordu. Hıristiyanlığı kendi tekeline alarak; maddi çıkarlarını her geçen gün biraz daha arttırıyorlardı. Başta Papa olmak üzere kardinallerin, papazların güçleri de doruk noktasına ulaşırken din sömürüsü de her geçen gün biraz daha artıyordu. Avrupa’nın aydın kesimi olanlara tepkiliydi ama ne yazık ki; azınlıktaydılar. Kilise cennette yer satmakla zenginleşiyordu. Kısacası en iyi kazancın cahil halkın dini duygularını sömürmek olduğunu biliyorlardı. 
Avrupa’da din sömürüsü baskısını arttırırken, beklenmedik anda dinde reform yapan Martin Luter ortaya çıkmıştı. Kuzey Avrupa Rönesansçının ustası, aynı zamanda hümanist akımın öncüsü Desiderius  Erosmus’da onun en büyük destekçisiydi. 
Dinde reform hareketinin ilk kıvılcımını ateşleyen Mantin Luter 10 Kasım 1483’de Saksonya’da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, Mainz Başpiskoposluğunun yönettiği Mağdeburg’da okumuş, İlahiyat ve felsefenin yanı sıra hukuk tahsil etmişti. Reform girişimlerinden, papaya yazdığı mektuplardan ve tutumundan ötürü Katolik Kilisesince aforoz edilmişti.
Papaya yazdığı mektubunda cennetin satılık olup olmadığını sormuş ve bu yönde istediği yanıtı almıştı.  Ardından aynı soruyu cehennem için sormuş ve o konuda hiçbir talip olmadığını öğrenmişti. Bunun üzerine Katolik Kilisesine başvurarak cehennemin tümünü satın almak istediğini söylemiş ve istenilen ücreti ödemişti. Sonra da üzerine astığı bir pankartla sokakları dolaşmaya başlamıştı:
“Değerli Hıristiyan cemaati… Roma Katolik Kilisesinin satışa çıkardığı cehennemdeki tüm arazileri satın almış bulunuyorum. Cehennemin kapısına kilit vurdum, anahtarı cebimde…
Artık cehenneme gitmek yok. Orası kapalı.”
Cehennem korkusuyla bazı işler yapanlar acaba bunu ve Martin Luter’i biliyorlar mı?
Kıssadan hisse…