Toplumların gelişmesi; ülkelerdeki üniversitelerin bilgi düzeylerine ve öğretim üyelerinin birikimlerine bağlıdır. Yüksek düzeyde öğretim veren, bilgi üreten, bilimsel araştırmaları yayınlayan üniversitelerin ağırlığı ülkelerin öne çıkmasında en büyük etkendir. Üniversitelin görevi akılcı bilimsel bilgi üretmektedir. Bilimsel bilgi akademisyenleri geliştireceği kadar toplumun kültürünü etkileyecek, kamuya da yararlı olacaktır. Bütün bunların yanı sıra toplumlarda zaman zaman ortaya çıkan tıkanmalarda da onların önünü bilgiyle açmak gibi önemli bir görevi vardır. Bunu yapabilmek için her şeyden önce üniversiteler özgür olmalıdır. Ancak 1980 darbesinden sonra ortaya çıkan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ile bağımsız üniversiteler merkezi bir sisteme bağlanmış; böyle olunca da bazı sakıncaları beraberinde getirmiştir. YÖK’ün ne getirdiği ve ne götürdüğü çoğu kez tartışma konusu olmuş, ancak bir türlü çözüm üretilememiştir. Üniversitelerimiz ithal bilgiler yerine akılcı bilgi üreten kurumlar olması çok daha yararlı olmalıdır. Üniversitelerde bilimsel araştırma, inceleme, yayın ve eğitim eksikliği yerine getirilmelidir. Bunu yapabilmesi için de çeşitli baskılardan uzak olmak zorundadır.
Ne acıdır ki; Anadolu’nun neredeyse bütün il ve ilçelerine yayılan üniversitelerimiz, geçmişteki bilgiden, öğretim üyelerinden ve eğitim sisteminden çok uzak kalmıştır. Bunun en baştaki nedenlerinden birisi de üniversitelerde yeterli sayıda donanımlı öğretim üyesi eksikliğidir.
Dünyadaki üniversitelerin başarı listelerinde içlerinde Türk üniversitelerini görmemek aydın kesimleri üzüyor; başka bir deyişle insanın içini acıtıyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi bir zamanlar bilimsel ağırlığı olan üniversitelerimizin isimleri artık bu listelerde yer almıyor. Bizde hakkı olan değerleri bulamayan bazı akademisyenlerin, uzmanların ABD ve Batı ülkelerindeki başarılarını, bilimsel yayınlarını gördükçe elde olmadan neden bizde değil de dışarı da diye düşünüyoruz. Sonrada bununu sorumlusu kimler diye bir düşünceye kapılıyoruz.
II. Dünya Savaşı sonrasında yıkılan Almanya nasıl gelişecek diye imalı bir söz söyleyen ABD generaline bir Alman generali şu yanıtı vermişti:
“ Şehirlerimiz yıkıldı ama üniversitelerimiz ayakta.”
Üzerinde durulacak, ders alınacak bir söz…
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Atatürk’ün önderliğinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924) eğitime; ardından üniversitelerin kurulmasına, ders verecek öğretim üyelerine önem verilmiştir. Osmanlının son dönemlerinde Darülfünun-u Şahane, Mühendis Mekteb-i Âlisi, Hendese-i Mülkiye, Mekteb-i Tıbbiye ve Mekteb-i Harbiye gibi yüksek okullar bulunuyordu. Cumhuriyet döneminde bu okulların geliştirilmesi ve onlara yenilerinin eklenmesine öncelik verilmiştir.
Almanya’da 1933 yılında Nazilerin iktidarı gele geçirmesinden sonra ülke de Yahudilere karşı eylemler başlamış ve ırkçılık öne çıkmıştı. Böyle olunca Almanya ve Avusturya’daki bazı bilimsel kişiler ülkelerini terk etmek zorunda kalmış, Türkiye onlara kucak açmıştı. Onların büyük bir kısmı Türkiye’ye gelmiş, üniversitelerimizin ve yeniden yapılanmada, kurulmasında büyük katkıları olmuştur. Bunların başında Clemens Holzmeister, Ernst Arnolt Egli, Bruno Taut, Guilio Mongeri, Thedor Jost, Rudolf Nissen, Wilhelm Liepman, Erich Frank, Alfred Marchionini, Joseph Igersheimer, Julias Hırsch, Andreas Schwars Alfred Helibronn öncelikle akla gelen isimlerdir. Yine o dönemde Avrupa’daki üniversitelere Türk öğrenciler öğretim görmek üzere gönderilmiştir. Bu arada 1933 yılında Üniversite reformu yapılarak Darülfünun-u Şahane feshedilerek yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Bunu Ankara Üniversitesinin çeşitli fakülteleri izlemiş ve yabancı bilimsel kişiler buralarda görevlendirilmiştir. Bu arada çeşitli aşılar üreten, yurt dışına da göndereni Refik Saydam Hıfsısıhha Enstitüsü kurulmuştur. Bunu izleyen yıllarda üniversiteler öğretim üyeleri, laboratuarları, kütüphaneleri ve bilimsel yayınlarıyla büyük atılım yapmıştır. Aynı gelişim üniversite öncesi eğitimde de görülmüştür. Nitekim bizim kuşaklar; geçmişteki liselerin bugünün üniversitelerden çok daha bilgi vermişti diyorlar. Bunu söyleyenlerin haklılık payları vardır. Bugün okutulmayan astronomi, cebir, geometri, felsefe, mantık, sosyoloji, Türk Edebiyat, Batı Edebiyatı, kompozisyon dersleri görüyor, trigonometri hesapları yapıyorduk. Bu derslerin tuğla gibi kitapları vardı. Bizden öncekilere jeoloji dersleri de okutuluyormuş…
Günümüzde kaç üniversite ve yüksek okul olduğunu bilmiyorum. Televizyonlara bakıyorum; ahkâm kesen profesörden geçilmiyor. Çoğunluğu da ilahiyatçı! Kendi kendime düşünüyorum: bu akademik unvanlıların acaba kaçının bilimsel ağırlıklı kitapları veya makaleleri var diye… O unvanları almak için hazırladıkları tezleri nasıl?
O tezleri kimler kabul etti?
Bilen var mı?
Devamı var...
gaziantep escort,alanya escort,gaziantep escort
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
beylikdüzü escort ,istanbul escort ,beylikdüzü escort ,ataköy escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,bakırköy escort ,esenyurt escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,beylikdüzü escort
flyjota.com Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu