casibom
1xbet supertotobet
hoşgeldin bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025
jojobet
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler
Holiganbet
Bugun...


Erdem Yücel

facebook-paylas
Gülfem Hatun Camisinin öyküsü
Tarih: 15-04-2025 12:12:00 Güncelleme: 15-04-2025 12:12:00


Üsküdar’daki Gülfem Hatun Camisinin banisi olan hatunun içler acısı bir öyküsü vardır. Bu yazımda bir entrikaya kurban giden ve önce padişahın gazabına uğrayan, sonra da pişman olunan; Osmanlı Tarihinin bu bahtsız kadının öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Kanuni Sultan Süleyman’ın önce cariyesi sonra da kadını olan Gülfem Hatun’u (1543 - 1561) bir anlık hiddetine yenik düşerek öldürtmüştür.
 
Gülfem Hatun’un hareme nasıl getirildiği konusunda kaynaklarda sağlıklı bir bilgiye rastlanamamıştır. Yalnızca Hürrem Sultan’ın 1558’deki ölümünden sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın son aşkının Gülfem Hatun olduğunu ileri sürenler olmuştur. O sırada Kanuni Sultan Süleyman altmış üç yaşına gelmiş, yaşadığı olaylar artık onu iyiden iyiye yormuş, daha doğrusu çökertmişti. Hürrem’in yaşadığı sürede Kanuni’nin ona sadık kaldığı biliniyordu. Oysa haremdeki cariyeler onunla bir gece geçirmek, hamile kalarak Hürrem Sultan’ın yerini almak için can atıyorlardı. Hürrem’in ölümünden sonra Kanuni Sultan Süleyman yine de cariyelerle ilgilenmiş, birer gecelik maceralarla yetirmiştir.
 
Kanuni bir gün, yine bir aşk gecesi için cariyelerden birini seçmek istemiştir. Cariyelerin arasında sarı saçlı, gri gözlü on altı yaşlarında olanı gözüne kestirmiştir. Yüzündeki doğuştan pembelikten ötürü bu cariyeye Gülfâm (Gülfem) ismini koymuşlardı. Bu genç kızın nereden getirildiğini tarihler yazmamıştır. Oysa hayattayken Hürrem Sultan, Mohaç seferinde 1526’da Kanuni’ye yazdığı mektupların birinde bu kızdan söz etmişti:
“Gülfem cariyeniz hezârân niyaz-birle selâmlar edip mübarek başmağınıza (pabuç) yüz sürer” diyordu. Mektubun yan tarafında “Ben Gülfem cariyeniz” diye başlayan ilginç bir not bulunmaktadır. 1533 yılında yazıldığı sanılan mektuplarda da Gülfem Hatun’un selamına yer veriyor ve ismini padişahın dadısı Dâye Hatundan önce yazmıştır. Topkapı Sarayındaki 1531 tarihli masraf defterinde Gülfem Hatun’nun ismine yer verilmiştir. 1556 tarihli defterde yine Gülfem Hatun’un ismi bulunmaktadır. Saraydaki bu defterler ve Hürrem Sultan’ın mektubu dikkate alınacak olursa Gülfem Hatun’un saraydaki Hürrem ile Mahidevran Sultan arasındaki kıskançlık kavgaları ile entrikalara karışmadığı anlaşılıyor. Özellikle Hürrem Sultan’ın mektubundaki selama göre de Hürrem Sultan tarafından sevildiği sanılmaktadır.
 
Gülfem Hatun o gece hünkârın kendisini seçtiğini duyunca hem ürkmüş, hem sevinmiş ve hem de hayret etmiştir. Sultan Süleyman ile birlikte geçirdikleri gecenin ertesi günü de kendisine kırmızı atlas bir kese içerisinde beş yüz altın gönderilmiştir. O zamanın geleneklerine göre bu yüklü bir bahşişti. Parayı ne yapacağını bilememiş, kendisini öz kızı gibi seven kalfa kadına danışmıştı. Yaşlı kadın, sakla dedikten sonra belki arkasından başka ihsanlar da gelir. Hünkâr seni beğenmiş ki, sana böylesine büyük bir ihsanda bulundular. Bunları biriktir, dindar Müslüman kızsın ileride hayrat yaparsın. Bu arada Kanuni pek beğendiği Gülfem’e iki nöbet vermişti. Buna göre diğer cariyelere sıra gelinceye kadar Gülfem’e iki defa sıra gelmeye başlamıştı. Birlikte oldukları gecenin sabahı ihsanların miktarı ise gitgide artıyordu. Bu yüzden de Üsküdar’da camisini ve sıbyan mektebini yaptırmaya başlamıştır.
 
Gülfem Hatun ile ilgili yaygın bir söylentiye göre, camisini yaptırırken, elindeki hazır parası tükenmiş, haremdeki gece nöbetini, Padişahın yatağına girmek için bir başka cariyeye satmıştır. Bununla da kalmayarak kendisine verilen mücevherleri de elinden çıkarmıştır. Cariyeler arasında Gülfem Hatunu kıskanan, onun hepsinden ayrıcalıklı olarak iki nöbeti olduğunu bilen Simendâm’ın bir korkusu da Gülfem’in çocuk doğurarak haseki olmasıydı. Camisine para bulmak için kıvranan Gülfem’a Simendâm;
“Ben veririm. Hem de borç değil. Sana bağışım olsun. Ancak bir gece nöbetini bana devret.”
 
Gülfem bu teklife önce karşı çıkmış, çaresizliği artınca razı olmuştu. Ancak Hünkâr sorarsa ne diyeceklerdi. Simendâm “Özrü vardı derim, hünkâr nereden bilecek” deyince razı olmuştu. Oysa o gece Kanuni Gülfem Hatun’u beklemekteydi. Karşısında Gülfem’in yerine Simendâm’ı görünce kızgınlıkla sordu:
“Gülfem nerede ve sen neden geldin?”
“Gülfem nöbeti bana verdi.”
“Rahatsız mı?”
“Hayır efendim.”
“Yaa”
“İki nöbetten hazzetmezdi. Ben ise efendimize müştak idim. Kendisi akçe canlısı olup nöbetini bana sattı.”
“Kendisine ne kadar verdin?”
“Bin altın efendim. Fazlası yoktu. Ama istese bu gece için canımı bile verirdim.
“Sen dahi git bu gece kimseyi istemem.”
 
Simendâm’ın bu sözleri padişahı hiddetlendirmiş, kızlar ağasını çağırarak bu işin doğruluğunu araştırmasını ve Gülfem Hatun’un da hapsedilmesini istemiştir. Sonunda Simendâm’ın söylediklerinin doğru olduğu ve bin altın karşılığında bir gecelik aşkını sattığı anlaşılmıştır. Hünkâr emrini vermiştir;
“Bizim firâşımızı satan veya değiştirenden hayır yoktur. Boğulsun.”
Hünkârın emrini değiştirme gibi bir şey düşünülemezdi. Biraz sonra iki haremağası Gülfem Hatun’un hapsedildiği yere gelerek hünkârın emrini bildirmişlerdir:
“Hakkınızda fermân-ı kâza var sultanım. Hemen tövbe istiğfar eyleyin.”
Gülfem Hatun kendisine yapılan suçlamanın kimden geldiğini anlamıştı ama iş işten geçmişti.
 
“Yatsı namazımı kılmadım, vakit geçmeden müsaade var mı?”
Onun ne kadar dindar olduğunu bilen harem ağaları onun son isteğini kırmadılar;
“Öyle olmalı… Aman tizce davranıp yalnız farz ile iktifa buyurun.”
 
Gülfem Hatun çabucak abdest alıp yatsı namazının dört rekât farzını kılmıştı ama üzüntülüydü. Üzüntüsünün sebebi de camisinin yarım kalacağı korkusuydu. Sonra da ağalara dönmüş;
“Her neye memur iseniz yerine getirin. Ancak bir vasiyetim var. Saadetlü hünkârın mübarek ayak tozlarına yüzümü sürerim. Üsküdar’da başlayan camimi yarım bırakmayıp beni mezarımda da mahzun komasınlar. Buna karşılık ben dahi cümle hakkımı helâl ettim.”
 
Harem ağaları kemendi Gülfem Hatun’un boynuna doladılar ve biraz çırpındıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Hünkâra durumu arz eden harem ağaları vasiyetini de ilettiler. Bu sırada hiddeti geçen Kanuni verdiği acımasızca emirden pişman olmuştu:
“Nasıl cami?”
“Merhume Üsküdar’da bir cami ve mektep yaptırmaya başlayıp akçesi kâfi gelmemiş…”
Kanuni, ertesi günü Kethüda Kadın’ı çağırarak kalfalardan öğrendiklerini sormuştur:
“Merhume gayetle sofu ve ibadete müptela idi. Cümle padişahımız, ihsanlarıyla Üsküdar’da bir cami-i şerif ve mektep inşasına başlatıp Zülüflü Baltacılar kethüdası kulunuzu nâzır tayin eylemiş. Ama akçe yetmediğinden muzdarip olup hayratı yarım kalmasın diye borç almış.”
“Kimden almış borç akçeyi?”
“Simendâm’dan padişahım.”
 
Kanuni, Simendâm’ın kendisine yalan söylediğini anlamış, Gülfem Hatun’u haksız yere boğdurmuştu. Daha doğrusu kıskançlığa kendisi alet edilmişti. Padişah bunları aklından geçirirken, Kethüda kadın sözlerine devam etmiştir;
“Cümle hasekilerden borç isteyip kimse vermemiş. Ama Simendâm vermiş.”
Padişahın vicdan azabı ve kızgınlığı aynı anda artmıştı. Simenâdâm sorguya çekilmiş, önce inkâr etmiş, sonra da doğruyu söylemiştir. O gece boynuna taş bağlanarak Kız Kulesi açıklarından denize atılmıştır.
 
Kanuni Sultan Süleyman’ın, Hürrem Sultan’dan sonra âşık olduğu Gülfem Hatun için üzüntüsünden ağladığı bazı kaynaklarda yer almıştır. Hassa mimarbaşısı Sinan’a emrederek cami ve sıbyan mektebini tamamlatmıştır. Caminin yapımı için gereken parayı kendi kesesinden vermiş, Gülfem Hatun için mevlitler okutmuş, Macaristan’da zengin vakıflar kurdurarak gelirini bu camiye vakfetmiştir.
 
Gülfem Hatun’un Kanuni Sultan Süleyman emriyle boğdurulduğu konusunda herhangi bir belge bulunmamakla beraber mezar taşına şehide yazılmış olması bunu doğrulamaktadır. İslam hukukuna göre çocuk doğururken ölen kadınlar da şehit sayılmıştır. Bir başka söylentiye göre de Kanuni’ye isyan eden Şehzade Beyazıd’ın beş çocuğu ile birlikte öldürüldüğü aynı yılda ölmüştür. Bu bakımdan Gülfem Hatun’un ölüm nedeni tam netlik kazanamamıştır.
 
Hüseyin Ayvansarayi Hadikat-ül Cevami isimli eserinde bu camiden şöyle söz etmiştir:
“Gülfâm Hatun Camii, yaptıran Sultan Süleyman Han hasretlerinin haremi cariyelerindendir. Camiye yakın ana yola bakan türbesi ve bitişiğinde mektebi de vardır. Mezar taşında ‘Sahibet’ül-hayrat saide şehide Gülfâm Hatun, sene 969 (1561) yazılıdır.”
 
Gülfâm Hatun’u çok seven kalfa kadın, ölümünden kırk gün sonra bir gece rüyasında onu görmüştür:
“Yeşil elbiseler içerisindeydi. Boynunda bir ip, elinde bir Kur’an-ı Kerim, öbür elinde bir tesbih vardı. Yüzünden fışkıran nûr ise gözleri kamaştırıyordu. Ulu ağaçlı bir ormanda, bir oduncu kulübesinin önündeydi. Tesbih tutan elini, kendisine hayran hayran bakan genç bir kadınla, genç bir erkeğe uzatmıştı.”
 
Sonraki yıllarda da oradaki mahalleye Gülfem Hatun’un ismi verilmiştir.

 



Bu yazı 616 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI