Datça’yı 35-40 yıl öncesinde tanımış, evliliğimin ilk günlerini bugün yıkılmış olan Dorya Otel’de geçirmiş, zaman zaman tatile gelmiş, 13 yıldır da İstanbul’u terk ederek bu güzel ilçede yaşıyorum. Kısa süre öncesine kadar Datça tipik bir Akdeniz kasabası görünümündeydi; Bazı olanaklardan mahrum olmasına rağmen; insana huzur veren, vahşi rantın henüz ulaşmadığı ender yerlerden biriydi.  Marmaris-Datça arasındaki dar ve dönemeçli yolun yapılmasıyla birlikte Datçalıların dediği gibi şirin kasaba bir anda kalabalıklaştı, betonlaşmaya başladı.
Birkaç gün öncesi Halk TV’nin “Görkemli Hatıralar"ı yapan Serhan Asker’in Datça ile ilgili programı birçok Datçalıyı bende dahil televizyonların başına topladı.
Bizim toplumda beklenen olmadığında söylenen meşhur bir söz vardır; "dağ fare doğurdu" Bu programda bence öyle oldu.
Yalnız hakkını yemeyelim; çekimler, havadan ve karadan çekimler son derece güzeldi. Onları gören mutlaka Datça’ya gelmek ister… Bu çekimler Serhan Asker’in mi yoksa başka kanallardan mı alınmış onu bilemem. Gerçekten güzeldi
Biraz garip gelecek ama Serhan Asker bu program ile Datça’ya bilmeden kötülük de yapmış olabilir. Bu tür programlar alt yapısı yetersiz, normalin üzerindeki kalabalığı karşılayacak kapasitede olmayabilir. Ayrıca çıkarcılar, rantçılar ortaya çıkar ve orada yaşayanların da yaşamını olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz olur.
Kuşadası, Bodrum, Fethiye, Marmaris derken yozlaşma, betonlaşma, bilgisizlik ve vahşi kapitalizm sonunda Datça’ya da ulaştı.  Geçtiğimiz günlerde bir emlak komisyoncusu bu durumdan çok memnun olduğunu;  parası olan gelsin diğerlerinin işi burada yok deme cüretinde bulunuyordu.   
Şimdi gelelim Serhan Asker’in programına; kendisinin Datça’yı ve Datçalıları yeterince tanıdığını, bu konuda yazılmış kitapları okuduğunu sanmıyorum. Örneğin Nihat Akkaraca’nın ”Datça’da Zaman”, Yusuf Ziya  Özalp’ın “Datça Kazan Ben Kepçe”, A.Bilgin Turnalı’nın “Knidos ve Çevresi”, Ertekin   Doksanaltı’nın “Knidos”,   Oktay Sönmez’in Knidos” isimli kitaplarını elden geçirmiş olsaydı Datça’yı çok daha iyi anlatabilirdi. Bu arada da Datça Havadis arşivinde bu konuda yığınla makale olduğunu da belirtmekte yarar vardır.
Datça’da televizyon programı için uygun bir yer seçilememiş, stantların önünde kurulan tentenin altında yerli turistler için iskemleler dizilmiştir.  Aralarında tanıdığım Datçalı var mı diye baktım göremedim. Datça’dan söz edecek Belediye Başkanı ile bir piyanist dışında kimse yoktu. Oysa Datçalı ve Datça’da bürokratlar, valiler, kaymakamlar, tanınmış yazarlar, ressamlar, turizmciler, edebiyatçılar başta olmak üzere pek çok ünlü kişi yaşamaktadır. Ayrıca halktan da değerli, konularına hâkim kişiler vardır. Onlardan hiç biri davet edilmemişti. Böyle olunca ne Datça’nın sorunları, ne çarpık yapılanması, ne deniz kirliliği, ne fahiş ve birbirini tutmayan fiyatlardan söz edildi. Bu arada depremden ötürü hasar gördü denilerek yıkılın öğretmen evi, hükümet binası ve meydandaki ilkokulu  ile kasabanın otantik camisinin yerine kilise benzeri yapılan camiden söz edildi. Bir ara Belediye Başkanı bu konulara girmek istediyse de Serhan Asker araya girerek konuyu değiştirdi. Anlaşılan amacı sorunları ortaya koymak yerine turistik yönden bakış olmalı diye düşündüm.
Programda konu Datça’nın bal, badem, balık gibi üçlemesine getirildi. Oysa Datça’da balık Bodrumdan geliyor, Yalnızca sokkan ve kaya levreği denilen çok az balık tutuluyor. Ola ki restoranlarda balık yemeğe kalkarsanız bir maaşınızı bırakırsınız. Türkiye’nin %10 maddi yönden mutlu azınlık sayıldığından bence çok fazla önemi olmamalı.
Serhan Asker bir ara objektifi denize çevirip pırıl pırıl su insanın yüzeceği geliyor dedi. Ancak Datça’nın 52 bükü var. Koyu bükü var dedi ama her ikisini aynı sözcük olduğunu unutmuş olmalı. Koylara büklere giden dedi ama oralara denizden tekneyle kaça gidildiğinden söz etmedi.
Anlaşılan denizdeki  teknelerin denize sintine boşaltmasından haberi yok. Otellerden şezlonglardan, kıyıların yağmalanmasından da anlaşılan haberi bulunmuyor. Palamutbükü ilçenin en geniş kumsalı… Ne  var ki, boydan boya, çadır, karavan ve şezlonglarla kaplanmış. Tuvalet ihtiyacı ise denizde karşılanıyor!. Geçen yıl benim yanı başıma insan pisliği gelmişti. 
Serhan Asker’in proğramının hemen etkisi olup olmadığını bilemem ama programın olduğu saatlerde Datça’ya araba girişi kuyrukları vardı.. Bir okuyucumuz hastane önünden otogara kadar 45 dakikada gelebildim diye yazmıştı
Programda Datça’ya gelin denildiği saatlerde şehirde ekmek tükenmiş, bir bardak çay 30-40 liradan, iki porsiyon köfte 960 liradan satılıyordu. Ayrıca şehrin devlet hastanesinde uzman  hekimler bulunmuyor, başhekim bile pratisyendi.. Bu arada şehirde sık sık kesilen elektrik ile  sular ve gürültü kirliliği vaka-ı adiyeden sayılıyordu.
Bütün bu sorunlara karşı geceliği 7-8 bin lira ödemek isterseniz, kazığında babasını yemek isterseniz Datça yerel diliyle Gelin gâri..

YORUM:
Fuat Salih Özmen:
Sayın Erdem Yücel,aynı programı ben de seyrettim.17 senedir yaz kış Palamutbükünde yaşayan bir kişi olarak yazınıza aynen katılıyorum.Maalesef Palamutbükü de gün geçtikçe kaidesizliğin ve kontrolsüzlüğün etkisiyle çirkinleşmektedir.Karavancılar ve günübirlikçiler kontrolsüzlük nedeni ile gelişigüzel park ederek tüm sahili kapatmakta,endemik kum zambaklarını ezerek yok olmasına sebebiyet vermekte,sahili ve denizi kirletmektedirler.Gayet tabii onlar da geleceklerdir ama medeni ülkelerde olduğu gibi kanun ve nizama uyarak.Fiyat konusuna gelince gerek pazar gerekse lokanta fiyatlarında belkide Türkiye şampiyonu Palamutbüküdür.Ayvalıkta oturan arkadaşımla görüşüyoruz.Oradaki pazar fiyatları Palamubükünün tam yarısı.İnanmayan incelesin.Özlemimiz medeni ülkelerde olduğu gibi burada yaşamak ve güzelleşmesine,gelişmesine katkıda bulunmak.
Saygılarımla.İyiki varsınız.